Bir Türk Gay Filmi

Ben Esra telefonda seni bosaltmami ister misin?
Telefon Numaram: 00237 8000 92 32

Ass

Bir Türk Gay Filmi
Seksenli yılların başında İstanbul’lu zengin bir fabrikatör olan Can Karaman ve eşi Aliye hanım, bir yaşına henüz basmış bebekleri Tarkan’la beraber Mercedes arabalarıyla gece İzmir’den Ankara’ya dönerken ıssız ve ormanlık bir arazide yol eşkiyaların otoyola koyduğu bir barikata çarpmışlar. O sırada epeyce hızlı giden Mercedes, çarpmanın etkisiyle yolun dışına savrulup takla atmış. Kazanın etkisiyle baygın yatan Karaman çifti kendilerine gelir gelmez hemen Tarkan akıllarına gelmiş ama Tarkan’ın içinde olduğu beşiğin arabada olmadığını fark etmişler. Aliye hanımın durumu da oldukça ciddiymiş, Can bey konsolla koltuk arasına sıkışmış bir halde kan kaybeden eşini oradan çıkarmak için epeyce uğraşmış ama uğraşları bir sonuç vermemiş. Aliye hanım oracıkta ölmüş gitmiş. Can bey gözyaşları içinde ve sersem bir halde tepe taklak duran arabadan çıkıp bebek Tarkan’ı aramaya başlamış. Uzaktan bebeğin sesini duyan adam zifiri karanlıkta sesin geldiği yöne doğru ilerlemiş. Tarkan’ın beşiği arabanın camından fırlayıp sık çalılıkların arasına düşmüş, çalılıklar da çarpmanın hızını kestiği için bebeğe çok şükür hiçbir şey olmamış. Bu sırada ellerinde fenerlerle çıkagelen eşkiyaları görüp yardıma gelen birileri olduğunu zanneden Can bey yardım istemek için ışığın geldiği tarafa doğru yürümeye başlamış. Eşkiyaların başı olan Ramazan, onlardan nafile yardım isteyen Can beyi oracıkta karnından bıçaklayıp öldürmüş. O sırada eşkiyalardan biri de karanlıkta ağlayan bebeği bulup getirmiş. Bebeği ne yapacaklarını sormuşlar Ramazan’a. O da çocuğu olmayan zengin birilerine satabileceklerini söylemiş. Arabadaki eşyaları bir güzel yağmalamışlar. Bu esnada eşkiya başı Ramazan, Can beyin Rolex saatini koluna takmış, üzerindeki paraları da cebe indirmiş. Can beyin cesedini de içeri koyduktan sonra arabayı ateşe verip kaçmışlar…

Eşkiyalar köye döndüklerinde ağlayan bebeğin sesini duyup önlerine çıkan köylünün Deli Kadriye dediği bir kadın eşkıyaların arasına dalmış, bebeği kucağında kesekağıdı gibi taşıyan adama ana avrat küfür ederek çocuğu adamın elinden almış ve kendi evine götürmüş. Bebeğin altını temizleyip ona mama yediren Deli Kadriye bu esnada çocuğun ayak bileğine takılı altın künyeyi fark etmiş. Künye dikkat çekip de birileri tarafından çalınmasın diye annesi Aliye hanım onu hep Tarkan’ın ayak bileğine takarmış. Deli Kadriye künyede “Tarkan Karaman”, yazdığını görmüş. Kadriye, eşini kaybettiğinden beri erkek gibi kendi başının çaresine bakan, çocuğu olmayan bir kadınmış. Böylece Tarkan’ı sahiplenmiş, hem annelik, hem de babalık etmiş çocuğa. Ramazan önceleri gidip gelip ona çocuğu fazla sahiplenmemesini, onu eninde sonunda satacağını söylediyse de Kadriye onu sürekli başından savmış. Böylece bebek Tarkan, çingeneler arasında büyüyüp ergen bir delikanlı olmuş, önceleri sarışın ve uzun boylu bir çocuk olduğu için diğer çocuklar sürekli onunla alay ederlermiş. Deli Kadriye onu biraz da kendi gibi yetiştirdiğinden Tarkan altta kalmayıp, kendisiyle uğraşan çocukları döver döver Deli Kadriye’nin yanına kaçarmış. Yaşına göre de iri yarı bir genç olan Tarkan’dan zaman içinde korkmaya başlamışlar. Bir gün evde tesadüfen annesi olarak bildiği Deli Kadriye’nin gizlediği künyesini bulmuş ve kadına bunun ne olduğunu sormuş. Kadriye’de ona anne babasının bir kazada öldüğünü, bu künyenin de onlardan yadigar kaldığını anlatmış ama anne babasını eşkiya Ramazan’ın öldürdüğünü Tarkan’dan gizlemiş. Bir müddet sonra Tarkan, daha önce defalarca dayağını yemiş olan ve intikam için ona pusu kuran Mustafa adında bir genci bıçaklamış ama kendisi de ağır yaralanmış. Bu arada herkesin “Çıta” diye seslendiği, sıska bir adam olan ve avcılık yapan İsmail, yaralı olan Tarkan’a yardım edip onu ormandaki barakasına götürmüş. Tarkan’ın yarasını temizleyip, ormandan topladığı bitkilerden yaptığı merhemleri sürerek sarmış. Bir yandan da Çıta, Tarkan’ın Ramazan’ın oğlunu öldürdüğünü bildiğinden hem genç, hem de Deli Kadriye için endişeliymiş.

Tarkan kendine geldiğinde Çıta ona Ramazan’ın her yerde onu aradığını ve annesi Kadriye’nin de tehlikede olduğunu söylemiş. Bu arada Deli Kadriye’nin Tarkan’dan gizlediği tüm gerçekleri de anlatmış, kazanın olduğu sırada meğer Çıta da oralardaymış ama olan biteni hiç bir şey yapamadan gizlendiği bir yerden izlemiş. Tarkan da bunun üzerine eşkiya Ramazan’la kozlarını paylaşmaya ant içmiş. Tarkan, Çıta’nın da yardımıyla onu ormanda arayan Ramazan’ın adamlarını atlatıp eşkıya başını tek başına hazırlıksız yakalamış, onu babasını öldürdüğü kendi bıçağıyla öldürerek intikamını almış. Fakat bu esnada Ramazan’ın oğlunun Tarkan tarafından öldürüldüğü haberini alan Deli Kadriye de evden kaçmaya çalışırken eşkiyaların eline düşmüş. Deli Kadriye köylülerine kendisine yardım etmeleri, onu korumaları için boşuna yalvarmış. Fakat köylüler de başlarına bir şey gelmesinden korktukları için onu kurtarmak için hiçbir şey yapmamışlar, sadece olacaklara seyirci olmayı tercih etmişler. Eşkiyalar bağıra çağıra yardım isteyen kadını köyün meydanındaki meşe ağacına asmışlar. Tarkan, nihayet köye döndüğünde onu büyüten kadının ağaca asılmış cesediyle karşılaşmış ve Çıta ona köydekilerin korkup annesini eşkiyaların elinden alamadıklarını anlatmış. O gece Tarkan hissettiği acı ve öfkeyle herkes yatağında mışıl mışıl uyurken köyün tarlalarını ateşe vermiş. O günden sonra da Çıta İsmail ile beraber ormanda yaşamaya başlamış. Artık ormana giren biri bir daha sağ olarak köye dönememekteymiş. Köylüler de, eşkiyalar da Tarkan’dan korktukları için ormana ayak basamazlarmış.

Aradan on sene geçmiş, köye Ceyhun adında çiçeği burnunda ama korkusuz bir ilkokul öğretmeni atanmış. Ceyhun öğretmen de tıpkı Tarkan gibi sarışın ve beyaz tenli, açık yeşil gözlü, yakışıklı bir genç adammış. Köyde Tarkan’la ilgili söylentileri duyan genç öğretmen bunun bir hurafe olduğuna inanıyormuş. Ceyhun öğretmen köylülerin ikazlarına kulak asmayarak havaların iyice ısındığı bir öğleden sonra tek başına çok merak ettiği ormana girmiş. Bu sırada Tarkan onu gizlice takip etmekteymiş. Ceyhun öğretmen ormanın içinde epeyce yürüyüş yaptıktan sonra, bir nehrin kıyısına gelmiş. Hava çok sıcak olduğundan üzerindeki kıyafetleri çıkarıp serinlemek için suya girmiş. Fakat Ceyhun öğretmen birden nehrin akıntısına kapılmış ve iyi yüzme bilmediği için de suda batıp çıkmaya başlamış. Tarkan gizlendiği yerden fırlayıp suya atlamış, neredeyse boğulmak üzere olan Ceyhun öğretmeni yakalayıp kıyıya çekmiş. Ceyhun gözlerini açtığında saçı sakalı birbirine karışmış, yarı çıplak olan yakışıklı ve iri yarı bir genç adam olan Tarkan’la karşılaşmış ve o anda ona aşık olmuş. Ona adının ne olduğunu sormuş ama Tarkan önceleri hiçbir şey söylememiş. Adının Ceyhun olduğunu söyleyince bu kez o da sadece “Tarkan” demiş. Tarkan da Ceyhun’u ilk gördüğü anda daha önce hiç hissetmediği şeyler hissetmeye başlamış. Tarkan’ın pantolonunun önündeki belirgin kabarıklığı gören Ceyhun onun da kendisinden hoşlandığını anlamış. Ceyhun köye dönmek istemiyormuş ama köylülerin onu aramaya çıkacaklarını düşündüğünden geri dönmesi gerektiğini söylemiş Tarkan’a. Tarkan hiçbir cevap vermeden onu elinden tutup Çıta İsmail’le yaşadığı barakaya getirmiş.

Çıta İsmail, civardaki dağlarda ava çıkar ve bazen günlerce barakaya dönmezmiş, o akşam da barakada değilmiş. Tarkan, Ceyhun’a ormandan topladığı yemişlerden ve kuruttuğu etlerden ikram etmiş. Sonra Ceyhun ona neden böyle tek başına ormanda yaşadığını sormuş, Tarkan da köye dönmesi için hiçbir sebebi kalmadığını, ormanda yaşamaktan mutlu olduğunu anlatmış. O gece orada kalırsa sabah gün ışırken köye dönmesine yardım edeceğine söz vermiş. Gece etraftaki çakalların seslerinden ürken Ceyhun, korkmuş gibi yaparak Tarkan’a sarıldığında onu ilk defa öpmüş. Bu Tarkan’ın çok hoşuna gitmiş ama bundan sonra ne yapılacağını bilmiyormuş. Ceyhun, ona göre daha tecrübeli olduğundan Tarkan’ın pantolonunu indirmiş ve penisini bir eliyle kavrayıp taşaklarıyla beraber okşamaya başlamış. Tarkan daha önce hiç hissetmediği bu zevk dalgasına alışmaya çalışırken Ceyhun eğilip penisini öperek ve yalayarak birden ağzına almış. Penisi iyice sertleşen Tarkan’ı sırt üstü yatıran Ceyhun soyunarak delikanlının kucağına oturmuş. Tarkan’ın sol elini alarak parmaklarını deliğinin üzerine koyup ona nasıl okşayacağını göstermiş.Daha sonra da Tarkan’ın penisini dibinden kavrayıp hafifçe sıkarak deliğiyle birleştirmiş ve kalçalarını Tarkan’ın kucağındayken bir inip bir kaldırmaya başlamış. Tarkan’ın sağ elini dudaklarına götürüp parmaklarını emerken, diğer elini ise vücudunda dolaştırıyormuş. Tarkan’a kendi sertleşen penisiyle nasıl ilgilenmesi gerektiğini öğretmiş. Derken Tarkan zevkten inleyerek Ceyhun’un içine tohumlarını boşaltırken, Ceyhun da Tarkan’ın baklavalı göbeğine boşalmış. Ceyhun usulca Tarkan’ın yanına uzanıp göğsüne başını koymuş ve uykuya dalmışlar.

Sabah gün aydınlanırken uyanan Ceyhun, Tarkan’ı öperek uyandırmış. Beraber yürüyerek ormanın kıyısına kadar gelmişler. Tarkan orman sınır çizgisinden öteye geçemeyeceğini söyleyerek Ceyhun’a tekrar gelip gelemeyeceğini sormuş. Ceyhun da ona en kısa zamanda yeniden onu görmeye geleceğini söylemiş. Ceyhun öğretmen köye döndüğünde hiçkimse onun ormana gidip orada Tarkan’la bir gece geçirdiğinin farkında bile değilmiş. O günden sonra iki sevgili köylülerden habersiz gizli gizli buluşup görüşmeye ve sevişmeye devam etmişler. Ceyhun, okuldan getirdiği kitaplarla Tarkan’a okuyup yazmayı öğretmiş. Ceyhun, Tarkan’ın babası zannettiği Çıta İsmail’le de sonunda tanışmış. Çıta İsmail daha önce hiç duyup görmediği tarzdaki ilişkilerini biraz tuhaf karşılasa da Tarkan’a söz geçiremeyeceğini biliyormuş. Ceyhun’un da iyi bir insan olduğunu ve Tarkan’ı gerçekten sevdiğini anlayınca iki gencin aşkını kabullenmiş, ona Tarkan hakkında henüz bilmediği pek çok şeyi anlatmış. Birkaç yıl sonra Ceyhun öğretmenin başka bir şehre tayini çıkmış. Bunu Tarkan’a söylediğinde ise onun çok üzüldüğünü görmüş. Çünkü Tarkan onunla gelemeyeceğini, bunun çok masraflı olacağını, şehirde yaşayamayacağını ve Ceyhun’a yük olmak istemediğini söylemiş. Ceyhun öğretmenin para çok da umurunda değilmiş ama neticede bir ilkokul öğretmeni olarak zaten çok da fazla kazanmıyormuş. Çıta İsmail o güne kadar sakladığı, eşkiya Ramazan öldükten sonra kolundan aşırdığı altın saati Tarkan’a vermiş. Saatin babasına ait olduğunu söylemiş ve saatin arka tarafında yazılı olan babasının adını göstermiş. Saati acil bir durum için sakladığını ama artık onu Tarkan’a vermesinin zamanı geldiğini söylemiş. Tarkan’a saatin epeyce kıymetli olduğunu söyleyerek Ceyhun’la beraber şehre gidebileceğini, saati ve bebeklik künyesini satıp orada bir iş bularak yeni bir hayata başlayana kadar idare edebileceğini söylemiş.

Sonunda Tarkan, Çıta İsmail’le vedalaşarak Ceyhun’la beraber tayin olduğu şehre doğru trenle yola çıkmış. Fakat geceyarısı trende çıkan bir yangın yolculuklarını yarıda kesmelerine neden olmuş. Çıkan karmaşa esnasında Tarkan, bir kadın ve çocuklarına trenden inmeleri için yardım etmeye çalışırken Ceyhun’la birbirlerini kaybetmişler. Yolcular apar topar vagonlardan boşaltılıp yanan trenden uzaklaştırılmış ve gelen otobüslerle en yakın şehre taşınmış. O gece Tarkan bindirildiği otobüsten indiğinde yolcular arasında Ceyhun’u görmeyi umuyormuş fakat ne yazık ki tüm otobüsler aynı yerde bırakmamış yolcuları. Ceyhun da Tarkan’ı yolcular arasında görememiş, doğruca en yakın karakola gitmiş ama orada da kimse yeterince ilgilenmemiş onunla. Ona belirli bir süre beklemeden bir şey yapamayacaklarını, oturup beklemesi gerektiğini söylemişler. Ayrıca ona aralarında akrabalık olmadığı için de kaybolduğunu iddia ettiği kişinin ailesine ulaşıp onların emniyete başvurmasını sağlamasını öğütlemişler. Ceyhun, hayal kırıklığı ve üzüntü içinde mecburen bir otobüse atlayıp yoluna devam etmek zorunda kalmış. Tarkan da o gece tek başına ve çaresizlik içinde bir mezarlığa sığınıp geceyi orada geçirmiş. Ertesi sabah uyandığında da Ceyhun’un gideceği adresi bilmediği, cebinde geriye dönmek için bile hiç parasının olmadığını ve hatta babasının saatini ve künyesini kaybetmemek için Ceyhun’a verdiğini hatırlamış. Önce umutla şehrin sokaklarında dolaşıp Ceyhun’u bulmaya çalışmış ama bu çabaları da bir sonuç vermemiş. Karnı iyice acıktığı için çöplerde yiyecek arayan Tarkan’ı gören bir lokanta sahibi onu içeri çağırıp yemek vermiş.

Tarkan, lokantanın sahibi, altmışına merdiven dayamış, tombul, beyaz tenli, babacan görünümlü bir adam olan Selim’e, beraber seyahat ettiği sırada kaybettiği dostunu aradığını, onun hangi şehre gideceğini bildiğini ama adresini bilmediğini söylemiş. Selim, artık dostunu bulmasının neredeyse imkansız olduğuna inandırmış saf delikanlıyı. Eğer orada kalıp restoranda çalışmayı kabul ederse biraz para kazanabileceğini, eğer para biriktirebilirse de geldiği yere geri dönebileceğini, belki de dostunun onu bulmak için yeniden oraya gelebileceğini söylemiş. Tarkan bu teklifi hemen kabul etmiş ama Selim’in niyeti ise çok başkaymış. Selim, bu iri yarı genç adamı çok beğendiği ve onunla mutlaka birlikte olmak istediği için ona kendi evinde kalabileceğini söylemiş. Bu sırada gideceği lojmana varan Ceyhun’un aklına Tarkan’ın ona verdiği saat ve künye gelmiş ve Karaman ailesine ulaşıp Tarkan’ın hayatta olan herhangi bir akrabası bulunup bulunmadığını araştırmaya karar vermiş. Bir yandan da Tarkan’ın Çıta İsmail’in yanına dönebilmesini umut ediyormuş ama okulla ilgili işleri bırakıp tekrar oraya dönecek zamanı yokmuş. İlk fırsatta yeniden köye dönüp Tarkan’ı orada bulacağına inanmış. Nüfus idaresinde çalışan bir memur arkadaşı sayesinde, Tarkan’ın amcası Kağan Karaman’ın hala hayatta olduğunu öğrenebilmiş sadece. Bu esnada Tarkan, yalnız yaşayan Selim amcanın evinde kalıp onunla lokantada çalışmaya başlamış. Selim onunla adeta bir baba gibi ilgilendiği için kendisini adama borçlu hissetmeye başlamış Tarkan. Selim de onun böyle hissetmesi için elinden geleni yapmış. Tarkan’a yeni ayakkabılar ve kıyafetler bile almış. Derken bir akşam Selim amca rakı sofrası kurup Tarkan’ı sarhoş olana kadar içirmiş sonra da yatağına götürmüş. Delikanlının her yerini doya doya yalayıp emdikten sonra kucağına binip tohumlarını bir güzel içine boşaltmış. Tarkan, sarhoşluğun etkisiyle üzerindeki şişman ve çirkin adamı Ceyhun sanıyormuş. Tarkan sabah uyandığında patronu Selim’le çırılçıplak aynı yatakta olduklarını ve adamın bir eliyle sıkı sıkı penisini avuçladığını görmüş. O anda Ceyhun’u ne kadar özlediğini düşünmüş ve bir an önce para biriktirip Selim’den kurtulmaya karar vermiş.

Tarkan bir hafta daha doyumsuz bir pasif olan Selim’in isteklerine zoraki boyun eğdiyse de sonunda cesaretini toplayıp ona artık eve dönmek istediğini söylemiş. Selim de ona çok nankör olduğunu söyleyerek onun için yaptığı masrafları ödemeden hiçbir yere gidemeyeceğini yoksa polise şikayet edeceğini söylemiş. Tarkan, geçmişinde işlediği suçların ortaya çıkmasından korktuğu için polise gitmesine gerek olmadığını söyleyerek adamın her istediğini yapacağına söz vermiş. Fakat Selim’in Tarkan’a çıkardığı borç da kapanacak gibi görünmüyormuş. Selim hiçbir yere gitmemesi için sürekli oyalıyormuş onu. Tarkan, sonunda lokantanın kasasından bir miktar parayı alıp kaçmayı başarmış. Doğruca trene atlayıp yaşadığı yere geri dönmüş, Çıta İsmail’i barakada bulduğunda ona olanları anlatmış. Çıta İsmail duyduklarına çok üzülmüş ama ona Ceyhun’un ilk fırsatta onu bulmak için geri geleceğine inandığını söylemiş. Bu sırada Selim camiye gittiği sırada Tarkan’ın kaçtığını anlayarak polise baş vurup lokantasında yaşanan hırsızlık nedeniyle Tarkan’ın yakalanmasını istemiş, delikanlının gideceği yeri de bildiğinden polise onu yakalamaları için gerekli tüm bilgileri sunmuş. Polis nihayet köye gelip Tarkan’ı sormuş köylülere, onlar da haliyle gencin senelerdir ormanda yaşadığını söylemişler. Birkaç saat içinde de Tarkan’ı uyuduğu sırada barakada yakalayıp hapse atmışlar. O sırada Çıta İsmail Ceyhun’a ulaşmak için şehirdeki postaneye gidiyormuş, döndüğünde Tarkan’ı da barakada bulamayınca bu defa köye inmiş. Polisin onu tutuklayıp götürdüğünü öğrenince de doğruca karakola gitmiş ama Çıta İsmail’e onu göstermemişler. Bu sırada Ceyhun da nihayet izin alıp köye gelmiş ama ormandaki barakada ne Tarkan’a ne de Çıta İsmail’e rastlayamayınca bir not bırakarak oradan üzüntüyle ayrılmak zorunda kalmış. Çıta İsmail geri döndüğünde notu bulup okumuş ve bu notta da Ceyhun’un Tarkan’ın hayattaki amcası Kağan Karaman’a ulaştığı, kendi adres ve telefon bilgileri yazılıymış.

Çıta İsmail, ertesi gün tekrar şehre inerek Ceyhun’u aramış ve onlardan haber almayı merakla bekleyen Ceyhun’a olanları anlatmış. Tarkan’ı hırsızlık suçu haricinde, yıllar önce eşkiya Ramazan ve oğlunu öldürmekten de yargılamalarından ve müebbet hapis cezası almasından korktuğunu söylemiş. Ceyhun da ona merak etmemesini, Tarkan’ın amcasının İstanbul’da çok zengin ve isim yapmış bir ceza avukatı olduğunu ve mutlaka yeğenine yardım edeceğini söylemiş. Böylece Ceyhun elindeki kanıtlarla İstanbul’un yolunu tutmuş. Kağan Karaman, yıllar sonra yeğeninin hayatta olduğuna haliyle inanmamış, Ceyhun ona kardeşinin saatini ve Tarkan’ın bebeklik künyesini göstermiş ve bildiği kadarıyla Tarkan’ın başından geçenleri amcasına anlatmış. Avukat Kağan bey Ceyhun’un gösterdiklerinin çalıntı olabileceğini, bu kişinin yeğeni olma ihtimaline inanmadığından söz etmiş. Ceyhun da ona DNA testiyle gerçeği öğrenebileceğini, eğer inanmıyorsa bile bütün masraflarını üstlenebileceğini söyleyince Kağan bey şansını denemeye karar vermiş. Beraber kalkıp Tarkan’ın yanına tutukevine gitmişler, Kağan bey Tarkan’ı görünce kardeşinin gençliğini görür gibi olmuş ama hiç renk vermemiş. Kağan bey Ceyhun’dan, DNA testi belli olmadan Tarkan’a amcası olduğunu söylememesini, kendisini sadece avukatı olarak tanıtmasını istemiş. Ceyhun da böyle yapmış. Kağan bey olan biteni bir de Tarkan’ın ağzından dinleyince duyduklarının gerçekliği konusunda biraz daha ikna olmuş. Kağan bey biraz sıkıştırınca Tarkan, lokantacı Selim’in onu kendisiyle beraber olmaya zorladığını ve oradan kaçmak için kasadan ödünç para almak zorunda kaldığını söylemiş. Kağan bey, Selim’i arayıp eğer şikayetinden vazgeçmezse onu mahkemede rezil edeceğini söylemiş. Mahkeme günü geldiğinde hala DNA testi sonucu belli olmamış. Nihayetinde mahkemede Kağan bey, yeğenini en iyi şekilde savunacakmış ama buna gerek kalmamış, Selim’in avukatı şikayetçi olmadıklarını belirtmiş, geçmişte olan bitenler de zaten davaya konu değilmiş ve Tarkan suçsuz bulunmuş. Mahkeme sonuçlanıp da Tarkan serbest kaldığında, Ceyhun’la yeniden kavuşmuşlar ve bir otele gidip hasretle doya doya sevişmişler.

Ceyhun, Tarkan’ı çalıştığı şehre götürmek üzereyken Kağan bey çıkagelmiş, elindeki test sonuçlarını gösterip Tarkan’a amcası olduğunu açıklamış. Eğer onunla beraber İstanbul’a gelip orada yaşamayı kabul ederse, kardeşinden kalan mirası ona vereceğini ve kendisine istediği gibi bir yaşam kurabileceğini söylemiş. Ceyhun, Tarkan’ın bu fırsatı kaçırmasını istememiş ama bilmediği bir şey varmış ki o da Kağan beyin genç yeğenini apar topar evlendirmek istemesiymiş. Ceyhun, Tarkan’a artık güvende olduğunu, bundan sonra kimseye muhtaç olmayacağını söyleyerek İstanbul’a gitmesinin onun için daha iyi olacağında ısrar etmiş. Tarkan Ceyhun’dan tekrar ayrı kalmak istemiyormuş ama Ceyhun onu sık sık görmeye geleceğini söyleyince zar zor ikna olmuş. Tarkan, İstanbul’da amcasının ona tahsis ettiği dayalı döşeli müstakil bir eve yerleşmiş, amcası ona özel dersler aldırmaya başlamış. Amcasıyla beraber günlerce gazetelerde ve televizyonda haber olan Tarkan amcasıyla birlikte yüksek sosyetenin düzenlediği organizasyonlardan birinde oldukça zengin bir ailenin kızı olan Neriman’la tanıştırılmış. Neriman, görür görmez Tarkan’a aşık olmuş ama Tarkan’ın aklı hala arada sırada onu ziyarete gelen Ceyhun’daymış. Bir gün amcası ona Neriman’la sözlendiklerini söylemiş ama Tarkan bunun ne anlama geldiğini anlamamış. Derken apar topar nikahlanmışlar, yüzükler takılmış ve Neriman Ceyhun’la aynı evde kalmaya başlamış. Neriman, Tarkan’ı baştan çıkarmak için neler neler yapmış ama bir türlü onu gerdeğe girmeye ikna edememiş. Tarkan Neriman’ı evde bırakıp hava soğuk da olsa bahçede uyuyormuş. Ceyhun bu olanları öğrendiğinde çok üzülmüş ama artık yapabileceği hiçbir şey olmadığını düşünüyormuş. Tarkan’a artık evlilik hayatına alışması gerektiğini, bundan sonra görüşmemelerinin daha iyi olacağını söylemiş. Tarkan bunu kabul etmeyip amcasına Neriman’la evlenmek istemediğini söylemiş. Amcası da artık sözünden dönmesinin imkansız olduğunu söyleyerek onları tekneyle balayına göndermiş. Bir yandan da bunun yeğeninin Neriman’la yatağa girmesi için iyi bir plan olduğunu çünkü Tarkan’ın teknedeyken Neriman’dan kaçabileceği bir yer olmadığını düşünüyormuş.

Teknede ilk gecelerinde kameralarına çekildiklerinde Neriman yine ilk fırsatta seks yapmak için Tarkan’ın üzerine atlamış ama Tarkan da güverteye çıkıp doğruca denize atmış kendisini. Neriman çığlık çığlığa kaptana kocasının denize düştüğünü haber vermiş, karanlık denizde dalgalar arasında Tarkan’ı aramışlar ama bir türlü bulamamışlar. Tarkan’ın iyi yüzebildiğini bilmediklerinden boğulduğunu zannedip sahil güvenliğe haber vermişler. Bu sırada Tarkan’da uzakta belli belirsiz bir ışık gördüğü bir adaya doğru yüzmeye koyulmuş. Yorulduğunda dinlenerek nihayet adanın sahiline çıkmayı başarmış, çıktığı ada tenha ve küçük bir Yunan adasıymış. Adada yaşayan ve az biraz Türkçe bilen Kostas isimli bir balıkçıya rastlayan Tarkan ona derdini anlatıp yardım isteyince, adam da oğlu yaşındaki bu gence hem yatacak yer, hem yiyecek, hem de kuru giysiler vermiş. Kostas baba Tarkan’a peşindekilerin onu aramaktan vazgeçene dek bir süreliğine adada onlarla kalmasını öğütlemiş, Tarkan da bunun en iyi çözüm olduğunu düşünmüş. Kostas adada oğlu Niko ile beraber yaşıyormuş. Niko, esmer, uzun boylu ve yakışıklı bir delikanlıymış ama aynı zamanda çok da çapkınmış. Komşu adalarda yaşayan yaşı geçkin balıkçılarla seks yapmaktan sıkılan Niko için Tarkan bulunmaz bir nimetmiş. Adaya çok fazla kimse uğramadığı için canı uzun süredir erkek çeken Niko, bir gece o uyurken Tarkan’ın yatağına girmiş. Tarkan da epeydir Ceyhun’u göremediği için özlemle kucaklamış karanlıkta Niko’yu arkadan. Niko ile o gece sabahlara kadar oğlanın sevdiği bütün pozisyonlarda sevişmişler. Sabah olduğunda Tarkan çok pişman olmuş yaptıklarından ve Niko’ya Ceyhun’dan söz etmiş. Niko çok kıskanmış ama kötü biri de değilmiş. O da Tarkan’a kendi yalnızlığından söz etmiş, Tarkan Ceyhun’a geri dönene kadar en azından onunla birlikte olabilmek istemiş. Tarkan, adadaki durumunu tehlikeye atmamak için, biraz da Niko’nun durumuna üzüldüğü için razı olmuş buna. Fakat genç pasif Niko’nun libidosu da yaşlı pasif Selim’inkini aratmıyormuş. Tarkan, Niko’nun kendisine duygusal olarak da bağlandığını hissedince bu işin gereğinden fazla uzadığını düşünmeye başlamış. Niko’dan gizli babasıyla konuşup artık Türkiye’ye dönmek istediğini belirtmiş.

Avukat Kağan bey Tarkan’ın ölümünden ötürü kendisini suçluyormuş ama o da yeğeninin cesedinin bulunması konusunda aylar sonra nihayet umudunu yitirmiş. Gazeteye verdiği bir ilanla beraber Tarkan’ın resmi olarak vefat ettiğini herkese duyurmuş. Tarkan’ın babasından kalan mal varlığı yine ona kalmış. Bu esnada Tarkan’nın denizde boğulduğun haberini alan Ceyhun da sevgilisini kaybettiği için hayata küsmüş. Aradan geçen sekiz ay sonra Tarkan gizlice Kostas’ın kaçakçı arkadaşları tarafından gece yarısı Türkiye kıyılarına ayak basmış. Niko Tarkan’ın kendisine veda etmeden gittiğini erzak almaya gittiği komşu bir adadan döndüğü ertesi sabah öğrenmiş. Zavallı Niko, Tarkan’ı bir daha görememenin üzüntüsüyle boynuna bir taş bağlamış, babasının kayığıyla denize açılıp kendini mavi derinliklere bırakmış. O günden sonra da Kostas bir daha hiçbir Türk’e güvenip de yardım etmemiş… Tarkan, yük taşıyan kamyonlara otostop yaparak sonunda Ceyhun’un yaşadığı kente ulaşmış. Ceyhun, hiç beklemediği bir anda kapıyı açıp Tarkan’la karşılaştığında mutluluktan havalara uçmuş. Tarkan ona eğer beraber olmak istiyorlarsa ormana dönmeleri gerektiğini söylemiş çünkü amcasının onun hala yaşadığını öğrenmesinden korkuyormuş. Ceyhun bunu hiç düşünmeden kabul etmiş. Bir gece hazırlıklarını yapıp apar topar kaçmışlar oradan. Ormandaki barakaya vardıklarında barakanın çok bakımsız olduğunu görmüşler, Çıta İsmail de ortalarda görünmüyormuş ama ona ne olduğunu sormak için köye gidemezlermiş. Buldukları ve yanlarında getirdikleri malzemelerle barakayı tamir edip oraya yerleşmişler. Tarkan ve Ceyhun uzun yıllar boyunca kimseye görünmeden orada kendi başlarına mutlu bir şekilde yaşamışlar. İkisi de iyice ihtiyarlayıp çetin geçen bir kış mevsiminde ormanda yiyecek bulma sıkıntısı çekerek hastalandıklarında bile köye inip yardım istemeye karar vermişler. Yıllar sonra o ormanlık bölgeden yol geçirilmesine karar verilince ağaç kesimi yapan işçiler Tarkan’la Ceyhun’un yaşadığı bu eski barakayı bulmuşlar. İçeride biribirlerine sarılı halde yatan, iskelet halini almış iki erkek cesedi varmış ama kimse kimliklerini belirleyememiş. Bulunan kemikleri kimsesizler mezarlığında yan yana açılan mezarlara gömmüşler…

Ben Esra telefonda seni bosaltmami ister misin?
Telefon Numaram: 00237 8000 92 32

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Escort sex hikaye bakırköy escort şişli escort tuzla escort hurilerim.com izmir escort izmir escort izmir escort antep escort istanbul travesti istanbul travesti istanbul travesti ankara travesti Moda Melanj taksim escort otele gelen escort mecidiyeköy escort seks hikayeleri gaziantep escort film izle kocaeli escort kocaeli escort keçiören escort etlik escort sex hikayeleri çankaya escort şişli escort şirinevler escort muğla escort muş escort nevşehir escort niğde escort ordu escort osmaniye escort rize escort sakarya escort samsun escort siirt escort antalya rus escort beylikdüzü escort kızılay escort esat escort Escort bayan Escort bayan bahisu.com girisbahis.com escort görükle escort bayan escort escort escort travestileri travestileri Antalya escort bursa otele gelen escort görükle escort bayan porno izle Anadolu Yakası Escort Kartal escort Kurtköy escort Maltepe escort Pendik escort Kartal escort xnxx Porno 64 alt yazılı porno bursa escort bursa escort bursa escort> bursa escort şişli escort Bahis sitesi ankara escort porno porno kuşadası escort bayan